30 Aralık 2016 Cuma

HAKİKAT

   
 
     

       Hakikat nedir ? Hakikat  gerçeğin düşüncedeki  yansıyışıdır. Hakikat gerçeklikle karıstırılsada aynı değildir.  Örneğin elimizde tuttuğumuz bir fotoğraf gerçeklik zihindeki yasıyışı ise hakikattir. Bilindiği üzere Alevi Bektaşı inancında olan ve dört kapı kırk makamın son kapısı olan hakikat yani sırrı hakikat kapısı Kamil insan olma yolculuğunun sonuncusu ve yetkinliğe varma aşamasıdır. Hakikatte haktan halka inilir.

  
  
      Hakikati öğrenen kişinin amacı ve değerleri sanıldığından farklıdır. Amaç iyi ahlaklı bir kişi olmak değildir. Herkesin itibarını kazanmak hiç  değildir. Yalnız ve yalnız hakka giden yolda mesafe almaktır. Mevlana, “Hakikatte yol almanın” tek yolunun yargılamamak, eleştirmemek iyi/kötü kavramlarını bir tarafa itip, mürşide teslim olmak olduğunu misyonunun temeli haline getirir.

     Hakikat yolunda asıl olması gereken ise nefislerimizi öldürmeli arzu ve şehvetlerimi terk etmeliyiz. Nefis ve arzularımızla büyük bir savaş içine girmeliyiz. Nefislerimizi terk etmeli benliğimizden vazgeçmeliyiz ki hakikat denilen olguya ulaşalım benliğimizi bir kenara bırakmamışsak eğer   hakikat olgusuna erişmemiz  olanaksızdır. Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli  ‘’ En mukaddes savaş, insanın nefsine galip gelmesidir.’’ Bu kısa ama çok anlamlı sözüyle bizi aydınlatmış ve bir çok kişiye feyz olmuştur.

       Mürşidsiz  yola çıkmanın sonu hüsran olacağı unutulmamalıdır. Mevlana bu noktada  cinsellik içeren bir hikayeyi  bu büyük amacı anlatmak için kullanmış ve kullanmakta sakınca görmemiştir.  Bu cinsellik içeren bu hikayenin amacı eğri ile doğruyu bulmak için güzel bir yöntemdir. Mevlanada da olduğu   tasavvuf düşüncesi ve edebiyatı alanında da soyut anlamları ifade etmek için metaforik anlatım biçimine sıkça başvurulduğu görülmektedir.Mevlananın eşek ve kabak hikayesi şu şekildedir.

    Bir halayık(hizmetçi) şehvetinin çokluğundan, hırsının fazlalığından bir eşeği kendisine alıştırmıştı. O eşek kendisine yakınlaşmayı adet edinmiş, insana yakın olmayı öğrenmişti. O hilebaz halayığın bir kabağı vardı. Eşek kendisine ölçülü yaklaşsın diye kabağı eşeğin aletine takardı. Yakınlaşma zamanında aletin yarısı girsin diye bu işi yapmaktaydı. Çünkü eşeğin aleti tamamı ile girse rahmi de parçalanırdı damarları da. (1340) Onda hiçbir illet görünmedi kimse bunun iç yüzünü haber veremedi. Halayığın efendisi “Kadın” bu işin aslını adamakıllı araştırmaya başladı. Eşeğin haline dikkat edip dururken bir de ne görsün? O halayık eşeğin altına yatmıyor mu? Bunu kapının yarığından gördü bu hale pek şaştı. (1345) Eşek erkekler dişilerine nasıl yakınlaşırsa aynen onun gibi halayığa yakınlaşmış işini becermekteydi. (1350) Sustu, halayığa hiçbir şey söylemedi. Bu işe tamah ettiği için işi gizledi.

   Halayık bütün fesat aletlerini gizleyip kapıyı açtı. Yüzünü ekşitip gözlerini yaşartarak, dudaklarını oynatmaya başladı, güya oruçluyum demek istiyordu. Eline sapı yıpranmış bir süpürge aldı develerin yatması için ahırı süpürüyor göründü. Elinde süpürge kapıyı açınca kadın; ‘dudak altından seni usta seni dedi’. (1355) Yüzünü ekşittin, eline süpürgeyi aldın iyi. Fakat yemeden içmeden kesilmiş eşeğin hali ne? İşi yarıda kalmış öfkeli aleti oynayıp durmada. Gözleri kapıda seni beklemede. Bunu dudağı altından söyledi, halayıktan gizledi. Kadın anlamamış görünüp, dedi ki:
“Tez çarşafını başına al. Filan eve git benden selam söyle. Şunu söyle; ‘böyle yap şöyle et’.”
(1380) Kadın kapıyı kapadı, sevine sevine eşeği kendisine çekti cezasını da tattı ya! Eşeği çeke çeke ahırın ortasına getirdi. O erkek eşeğin altına yattı. O kadın da muradına ermek üzere halayığın yattığını gördüğü sekiye yatmıştı. (1385) Eşek ayağını kaldırıp aletini daldırdı. Eşeğin aletinden kadının içine bir ateştir düştü. Alışmış eşek kadına abandı, aletini ta hayalarına kadar sokar sokmaz kadın da geberdi. Eşeğin aletinin hızından ciğeri parçalandı damarları koptu, birbirinden ayrıldı. Soluk bile alamadan derhal can verdi. Seki bir yana düştü o bir yana. Ahırın içi kanla doldu, kadın baş aşağı yıkıldı öldü. Kötü bir ölüm kadının canını aldı.

      Bu hikayede olduğu gibi eşek nefsi simgelemektedir Mevlana ise bunu şu şekilde açıklamaktadır “Bil ki bu hayvan nefs, bir eşektir. Onun altına düşmekse, ondan daha kötü ve ayıp bir şeydir. Eğer şehvet hırsıyla can verirsen, bil ki sen de o kadından daha alçaksın! / Tanrı, nefsimize eşek suretini vermiştir; çünkü suretler huylara uygundur. Kıyamet gününde sırların açığa çıkması, işte budur. Tanrı hakkı için, eşeğe benzeyen nefsten kaç!”
       Hikayedeki hayalığın sahibesi kadın ise hırs  şehvet , sabırsızlık gibi nefsani özelliklere kapılmış ve  bu tür kötü huylardan kurtulmak için kendine yol gösterici arayıp bulmamış mürşitsiz kişiyi simgelemektedir.Murşitsiz yola çıkılmaması gerektiğini  Şah Hatayi de bir deyişinde şu şekil dile getirmiştir.


Arif İsen Bir Gün Seni Seslerler
Bülbül Deyu Gülistanda Beslerler
Bir Gün Seni Rehberinden İsterler
Kimin İzni İle Girdin Yola Sen

Özün Eğri İse Yola Zararsız
Derdini Yetişmiş Derman Ararsın
Maslahatın Nedir Şarı Sorarsın
Sarma Olmayınca Girme Şara Sen

Kapudan Çıkınca Köşe Gözetme
İçin Karartıp Da Dışın Düzetme
Şah Hatayi Ötesini Uzatma
Mümin İsen Bir İkrarda Durasen 

  Bu hikayede halayık bu işin ustası olan mürşidi temsil etmektedir O, nefs eşeğiyle nasıl ilişkiye girileceğini, onunla iyi geçinmenin ve hatta onun faydalı yönlerinden yararlanmanın, bu sayede de ondan zarar görmek yerine zevk almanın sırlarını iyi bilen, ehil kişidir.İnsan ile nefsi arasında “mesafe” işlevi gören kabak (nefs eğitimi) sayesinde kişi, nefsinin zararlarından korunabilmekte ve onun faydalı yönlerinden istifade edebilmektedir.
    Sonuç olarak Mesnevi’den “Kabak / Eşek” hikayesi ile metafor örneği verecek olursak; okunduğunda görüleceği gibi bir uç noktaya varıldığı anlaşılacaktır. Bu uç nokta, mürşidsiz yola çıkmanın nasıl hüsrana dönüştüğünü göstermektedir.


KAYNAKÇA :(Mesnevi-Cilt 5 1335-1420. Beyitler s.112-118)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder